HANGİMİZ SEVMEDİK?

HANGİMİZ SEVMEDİK?

Temelde bazı meseleleri halledebilmemiz ve kendi varlığımızı daha iyi idame ettirebilmemiz için, bizi biz yapan ve âleme uyumlayan en önemli duygulardan biridir sevmek...  Sevgi ve sevmek deyince aklınıza neler geliyor, hiç düşündünüz mü? Bir otomobil modelini de, televizyondaki bir diziyi de, evimize yeni aldığımız halıyı da, sokakta başını okşadığımız kediyi de sevebiliyoruz. Ancak sevginin tam olarak mânâsını ve tanımını öğrenmedikçe neyin sevgi olduğunun veya neyin sevgi olmadığının ayrımını doğru yapamıyoruz.

Arapçada sevgi “hûb” kelimesinin kökünden türemiştir. Bizim dilimizde  kullandığımız “muhabbet” de aslında bu sözcükten gelmektedir. Hûb, kök olarak Arapçada tane, tohum, kabarcık ve sevgi anlamlarına gelir. Özünde sevgi, ‘tane’dir. Dolayısıyla buradan anlamamız gereken, sevgi kavramının “bir tane olmak” ile önemli bir bağlantı kurduğudur. Yani bir insanı sevebilmemiz için, onun bir ‘tane’ olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Sevgi kavramını belli bir standart içine almaya çalışmak, onun ‘tane ve teklik’ anlamlarını algılamayı engeller.

Allahû Teâlâ, her birimizi tek yaratmıştır, hepimiz birer taneyiz yeryüzünde... Bu sebeple de sevilmeye layık olmak için her hangi bir şey yapmaya ya da bir insanı sevmeniz için onun her hangi bir şey yapmasına gerek bulunmamaktadır.

Hûb kökü, tanenin yanı sıra tohum anlamını da taşıdığı için, sevdiğimiz zaman bir şeyin tohumunu atmış olmaktayız aslında. Öyleyse sevgi sonuç değil başlangıçtır, diyebiliriz.

Kur’ân-ı Kerim’de sevgi sözcüğü 83 kere geçmektedir, 83’ün sayı değeri bize 2’yi verir. Burada da derin bir mânâ daha vardır. Yani, bir insanı sevebilmek için, onun tek olması yeterli iken, sevginin var olabilmesi için ikilik gerekir. Çünkü sevgi karşılıklıdır.

Peki sevgi nasıl başlar?

“Ben onu seviyorum” demek, sevgi için yeterli midir? Yoksa bu sorunun altında bir menfaat mi gizlenmiştir? Kişi, “Ben onu seviyorum. Çünkü...” diye cümleye devam ediyorsa, burada sevgi değil bir menfaat ilişkisi var demektir. Sebepli sevgi, menfaattir.  Gerçek sevginin uzaklaştığı, koşullu sevginin ortaya çıktığı, bir süre sonra da bir sebep belirterek sevmediğimizi söylediğimiz her ilişki, menfaat ilişkisinden başka bir şey değildir. Bu sebeple de gerçekten sevdiğimiz kişiler için “Neden seviyorsun?” sorusunun çünkü ile başlayan cevapları yoktur. Kişi, neden sevdiği konusunda sürekli sebeplere takılı kalmışsa, sebepler ortadan kalktığında sevmekte zorlanır. Ve sevmekle ilgili sebepleri olan kişi, gün gelir, oyuna girer. Ne kadar sevdiği konusunda Allahû Teâlâ samimiyetini ölçer. Oysa insan, koşulsuz sevdiğinde hem kendini oyuna sokmamış olur hem de bir konfor alanına girer.

Kendinize şu soruyu sorun: “Rabbimi neden seviyorum?” Eğer cevabınız, “Bana verdiği nimetler için seviyorum” şeklinde bir cümle olursa, bir gün elinizden o nimetler alındığında O’na olan sevginiz azalır mı, öyle düşünün...  Bu sorunun cevabı şöyle olmalıdır: “Rabbimi seviyorum. O benim Rabbimdir...”  Allah’ın sisteminde Rahman sıfatı, doğrudan koşulsuz sevgiyle bağlantılıdır, tüm insanlara merhamet eden anlamını taşır.

Sevgi bir menfaat ilişkisi değildir, sevgi, kişinin tamamen Yaratan’a ve yaratılana hayran olmasıdır.

Günlük hayatımıza baktığımızda aile içi ilişkilerimizde, komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerimizde sevgiyi bir koşula bağladığımız zaman farkında olmadan sevgisizliği de çağırmış oluruz. Bir annenin oğluna “Ders çalıştığın zaman seni daha çok seviyorum” demesi, çocukta, ders çalışmadığında annesinin onu sevmediği algısını oluşturacaktır.

Sevgi kavramının bir annesi ve bir babası vardır; bunlar kabul ve emektir. Karşımızdaki kişiyi olduğu gibi kabul etmeden ve ona emek vermeden sevgi başlamaz. Burada emek vermek ile fedakârlık yapmayı karıştırmamak gerekir. İnsanların, aslında emek verdiklerini zannettiği çoğu şey, kendilerinden ödün vererek yaptıkları fedakârlıklardır. Bir annenin, kendi yemeğini yemeyip, çocuğuna yedirmesi fedakârlık;  aynı annenin çocuğunu namaza kaldırıp sonrasında birlikte kitap okumaları ise emektir. Emeğin içinde fedakârlık olmasına rağmen, konfor yoktur.

Sevmek, ilk önce tohum atmak, daha sonra kabul edip, emek vermektir. Kişi, emek verdikçe karşısındakini tanımaya başlar, tanıdıkça da daha çok sever. Ve iyi tanımak için, yoğun emek harcamak gerekir.  

Sevgi sessizdir, derindir, özeldir. Sevmek, bağlılıktır, bağımlılık değildir. Bir insanı sevmek, onun “bir tane” olduğunu kabul etmektir. Bu yüzden kendinizi de olduğunuz gibi sevin, kabul edin, kendinize emek verin, kendinizi marifetlendirin.

Ve Yaradan’ı tanıyarak daha çok sevin...

Gerçek sevginin lezzetini yaşayabilmeniz dileğiyle...

Zeynep Işık Büyükbay

Etiketler: #sevgi #gerçeksevgi #sevginedir #duygular
Kasım 24, 2022
Listeye dön