Hangi Dilden Anlarsın?

Hangi Dilden Anlarsın?

HANGİ DİLDEN ANLARSIN?

Aklın başında değil,  aklın kalbinde...

Kalbin temelde üç idrak seviyesi vardır: Bunu birer yolculuk gibi düşünebileceğimiz gibi, sabitlenmiş birer hâl şeklinde de düşünebiliriz: İnsanın idrak seviyesi ile geçişleri yaşaması, davranış değişikliğine gitmek ve iradeyle Rabbine ulaşmak...

1.tip kalp seviyesi: Uyarı ile çalışan, uyarı alarak anlayan, uyarı ile şekillenen kalptir. Kalbin buradaki uyarısı korku, ödül, ceza veya sürekli dikte edilmesidir. Kalbinize şöyle dersiniz bu seviyede: “Eğer yaparsan sana hediyem var, yapmazsan seni odaya kapatacağım...”  Dini bakış açımızda değerlendirirsek “Eğer yaparsan cennet var; güzel ırmaklar, köşkler, ipek elbiseler... var. Yapmazsan cehennem var; irinli sular, kaynar kazanlar, boynuna takılacak zincirler var.”  Tamamen uyarıdan anlayan bir kalp. Aklımız nerede? Aklımız kalbimizde. İşte bu 1.seviyedeki insanlara da manevi konuşmalar yapmanın pek bir ehemmiyeti yoktur. Bu seviyedeki insanlara “Sana bir tesbih öğreteyim; bunu yaparsan sana cennette köşk var”  dediğinizde bu kişi hemen bunu yapar. Yahut “Sakın yalan söyleme, yoksa cehennemde diline dikenler batırılacak” derseniz bu kişi yalan söylemeyi bırakır. İşte bu seviyedeki kalp, uyarıdan anlar, uyarıyla beslenir ve uyarı ile çalışmış olur.

Aynı durumu günlük hayatta şöyle örneklendirebiliriz. Trafik kurallarına ceza gelmesin diye uyan, piknik yaptıktan sonra çöpünü kamera var diye toplayan, daire kapısının önündeki ayakkabıları apartman yöneticisinden çekindiği için evin içine alan kişilerin seviyesi de işte böyledir. Bu tarif ettiğimiz özellikler aynı zamanda bir insan tipidir ve bu insan tipi bir zaman sonra şöyle açıklar aramaya başlar: “Burada ceza yok, ödül de yok.  O zaman burada istediğim gibi davranabilirim” Böyle kişilerde uyarı almadıkları için, trafikte kurallara uymama, istediği yerde mangal yapıp çöpünü bırakma, otobüs içinde bağıra çağıra konuşma gibi davranmayı normal görür. Çünkü tabela, kamera, kurallar levhası gibi onu “uyaran” şeyler yoktur.   Böyle kişileri uyarmak istediğinizde “Çöpleri yere atmayın yazmıyor ki”, “Burada mangal yapmayın, yazmıyor ki...” gibi cevaplar ve tepkiler verecektir.  Böyle kişiler, okul, iş ve sosyal hayatlarında da böyle davranmaya devam ederler. Bir kural açıkta kaldıysa, o kuralı hemen ihlâl ederler. Şayet kural bir ödül veya ceza üzere kurulmuşsa, onu böyle kişiler çabuk şekillendirirler.

Yargılamak, bizim haddimize değildir.  Bizim yapmamız gereken, “Ben, böyle miyim acaba?” diye düşünmektir.

2.tip kalp seviyesi: İspat, sorgulama ve ikna olma üzeredir. Kişi piknik yaptıktan sonra çöplerini toplaması gerektiğini bir ispata dayandırmanızı ister. Eğer ona “Burayı temiz bırak ki, senden sonra gelenler de rahat ve temiz bir şekilde kullanabilsin” derseniz, orayı temiz bırakmak, kişinin aklına yatacaktır.  İspat üzere olan kişilerin kalbi de, zihni de, algısı da bu şekilde çalışır. Genellikle hep bir neden ve sebep ararlar inanmak için; hep bir delil ararlar ve delil ile ikna olmadıklarında da hiç bir şekilde ilerleme kat edemezler. Bu yüzden de kendi yaptıklarını yanlış görmezler. Delil, açıklama, ispat ve ikna üzere çalışırlar. Böyle insanların dini hayatları da şöyle ilerler: “Neden ibadet edeyim?” diye sorduklarında, “Bunları yaparsan Allah rızkını arttırır, önüne kolaylıklar çıkarır, mükâfatlandırır” şeklinde bir cevap bekler. Yahut “Neden alkol içmemeliyim?” diye sorduğunda da “Daha sağlıklı olursun, trafikte ceza almazsın, yanlış davranmazsın, yollarda kaybolmazsın, yanlışlıkla birine zarar vermezsin, kaza yapmazsın, başkalarını rahatsız etmezsin, karaciğerini hasta etmezsin. Bu yüzden de alkol almamalısın” şeklinde bir yanıt bekler. Verdiğiniz yanıttan sonra da “Beni hasta ve sarhoş etmeyecek bir alkol içebilirim” diyebilir; çünkü yeterince ikna olmamıştır. İspat olmadığı yerde ikna da olmadıkları için, tereddüt halindedirler ve ilerlemekte de oldukça zorlanırlar.

Burada bize düşen başkasını yargılamak veya yorumlamak değil, aynada kendimize bakmaktır. Çünkü ilim öğrenmek, bize bunu yapmayı gerektirir. Dövüş sanatı ile uğraşan sporcuların veya ustalarının hayatlarına bir bakın. Onlar dövüş sanatını, kavga etmek veya birini dövmek amacıyla kullanmazlar; sadece kendilerini korumak, savunmak için dövüş sanatından faydalanırlar ve bunu spor ve bir felsefe olarak kabul ederler. Eğer bir ilim, sizi başkalarını eleştirecek ve başkaları hakkında hüküm verecek raddeye getiriyorsa, bu ilim değildir; saldırganlıktır. Açıp kalbinizi baktınız mı? Kimiz biz....

3.tip kalp seviyesi: Bir bilinç halidir. Bu seviyede kişi akıl yürütür, düşünür ve iman eder. Daha önceki örneklerdeki gibi piknik alanını kirletmek üzerinden gidersek; bu bilinçteki kişi, tabelaya, uyarılara, kameralara veya cezalara gerek duymaz ve “Bu bahçeyi neden kirleteyim ki?” der ve mangal da yakmaz, çöp de atmaz. Ve şöyle düşünür: “Ben buradaki çöplerimi toplamalıyım ki, Rabbim de benim kirlettiğim hayatımdaki çöpleri çıkarsın, temizlesin... Ben de gelsem, bir başkasın da gelse burası kirli olmamalı. Benim bu bahçeyi temiz bırakma sebebim bir kural veya bir tavsiye olduğu için değil, akıl yürütmemden kaynaklanır.”

Bir başka örnek daha verelim: Bazı insanlar gıybet edip, dedikodu yaptıktan veya birinin arkasından konuştuktan sonra “Burada olsa onun yüzüne de söylerim” diye de konuyu kapatırlar. Bu, ikinci seviyedeki kişiliktir; kendince kendini ikna ettiğini sanır. Ancak, kalp aklı ile çalışan kişi ise şunu söyler: “O, burada değil. Onun hakkında konuşmanın bir faydası yok. Bu yüzden onun ismini anmadan önce ondan izin almak gerekir.”

Bu üç seviye de Kur’ân-ı Kerim’de, hadis-i şeriflerde ve Rasulallah’ın hayatındaki örneklerde mevcuttur.

1.seviyedeki ödül, uyarı, ceza hükümleri Kur’an’da vardır.

2.seviyedeki ispat; “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı?” (Kâf 50/6.âyet), “O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edersiniz?” (Rahman 55/36.âyet), âyetlerinde ve daha birçok âyette geçmektedir.

3.seviyede ise  “Allah onların kalbindedir” (Kudsî hadis), “Allah, kuluna şah damarından daha yakındır” (Kâf 50/16.âyet).

Bu üç seviyedeki insan da İslam’ı algılar. Bizim burada anlamamız gereken; bu seviyeler doğuştan yetişkinliğe, cahillikten ilme, küçükten büyüğe geçme hâlidir. Bu bağlamda İbrahim suresi 52. Âyet-i kerimede “İşte Kur'ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir”  buyurarak aslında bu üç seviyeyi anlatmaktadır.

Her kişi, burada nefsine ve kalbine dönerek, “Sen hangi dilden anlarsın?” diye sormalıdır. Bugün bize düşen dönüp kendimizle yüzleşmemiz gereğidir.  Hiç kimsenin kalbinin dili, anlayış şekli ve akletme yöntemi bizi ilgilendirmez. Çünkü Allah, üç seviyeyi de, üç bilinci de muhattap almıştır.

Ey kalbim! Nasihat dinler misin? Öğüt almaktan hoşlanır mısın?

Yaşadıklarından ders çıkarır mısın?

Ey kalbim! Ceza almaktan sakınır mısın?

Yoksa cehennemden mi korkarsın?

Ey kalbim! Sen hâlâ delil mi ararsın?

Sen hangi dilden anlarsın?

Etiketler: bilinç, seviye, farkındalık, uyanış, feraset, dil, kalp, kalp dili
Ağustos 22, 2022
Listeye dön