İnsan, pozitife programlanmış varlıktır. Gerek bilinçaltımızda, gerekse vücut sistemimizde negatif yaratım yoktur. Bedenimize olumsuzlukları yükleyen yahut bilinçaltımıza kötü düşünceleri kodlayan yine kendimizizdir. Şöyle ki vücudumuzda toksin, ağır metal, civa veya bizi zehirleyecek maddeler üreten bir organ bulunmaz. Her biri bizim sağlığımız için çalışır; bizi arındırmak, temizlemek ya da yenilemek için uğraşır. Organ, vücutta yanlış bir şey yapılacağı zaman ise çalışmasını durdurur.
Dolayısıyla kişinin kendi iradesi ve zihni haricinde yaratımda kötülük kavramı bulunmamaktadır. Bir aslanın ceylanı avlaması kötü değildir; onun kendi neslini devam ettirmesi, doyması, hayatta kalması için bu gereklidir. Bir kuşun, yuvasından dışarı sağlam olmayan yumurtaları atması da kuşun kötü olduğunu göstermez, diğer yumurtalarının yaşaması için bunu yapması lazımdır. Çünkü ilahi sistemdeki döngü bu şekilde işler.
Fıtrat ve yaratım itibariyle kötüye çalışan herhangi bir şey yoktur. İnsan hayatı da böyledir. Bizi daha iyiye yöneltecek hareket, hâl ve davranışlar yaşarız. Ancak burada diğer canlı türlerinden farklı olarak insanda irade ve zihin devreye girer ve kişi tercihini yapar. Yaşadığı olaylara “iyi”, “kötü” etiketlemesi yaptığı için de o durum ya da olay “iyi” yahut “kötü” olur. Yani olay başımıza geldiği zaman değil, olayı yaşadıktan sonraki davranışımız olayı tanımlar. Örneğin vücudumuzda yaşadığımız ağrı, aslında ‘kötü’ değildir; bedenimizin bize anlatmak istediği bir şeyler vardır.
Psikoloji de tıpkı böyledir. Psikolojimiz bizleri daha iyiye, daha sağlıklı bir zihne, daha hayırlı olana, daha pozitife götürmeye çalışır. Psikoloji, bizim “kötü” olarak adlandırdığımız bir olay yaşadığımızda daha çabuk devreye girer. Psikoloji; öfke, kin, intikam, nefret gibi duyguları bir menfaati yoksa tutmaz. Örneğin dolandırılmış bir adam, ticaret hayatını bırakırsa bu duygular da gider. Ancak aynı adam, yaptığı ticarette daha temkinli olur, daha sağlam adımlarla devam ederse kin, öfke gibi duygulardan fayda sağlamış olur. Çünkü adam şöyle düşünür: “Ben tekrar güvenirsem, yine dolandırılırım, kandırılırım.” Bu düşünce şekli de vücudun öfke ve kin duygularını bırakmamasına neden olur. Dolayısıyla kişinin psikolojisi öfkeyi ve kini, bir menfaat sağladığı için pozitifte tutar.
Kişi, bir başkası tarafından dolandırılırsa veya aldatılırsa onun psikolojisi, bilinçaltı, ruhu ve fıtratı; o kişinin neden bunu yaptığını “Bunu bana nasıl yaptı, neden yaptı?” diyerek devamlı sorgular. Beyin, “Aldatmak o kişi için nasıl bir duygu ki, beni burada yıkıp geçmeye değdi...” sorgulaması yapar. Çünkü beyin ve bilinçaltı içten içe, yapılan davranışı affetmek ister.
Şöyle bir örnek verelim: Çocukluğunda sürekli şiddet gören kişi, yetişkin bir yaşa geldiğinde kendi çocuğu olunca asla onu dövmeyeceğini, babasından nefret ettiğini söyler. Kişi evlenir ve çocuk sahibi olur; ancak bir gün çocuğu onun ikazlarına aldırış etmediği zaman ona şiddet uygulamaya başlar ve bunu istemeden yaptığı halde neden yaptığını da bilmez. Ve bilinçaltı ona da aynı soruyu sorar: “Neden yaptın?” Burada aslında kişinin yapması gereken babasını affetmektir. Affetmek, onaylamak demek değildir; affetmek olayın sizinle ilgili olmadığını anlamak; affettiğiniz kişiyi bedeninizde ve ruhunuzda tutmamaktır.
İnsan fıtrat gereği hikâyeyi tamamlamaya odaklıdır. Âlemdeki ilahi sistemde de hiçbir şey yarım kalmaz. Kişi bunun farkında olursa neye meyilli olduğu ve nelerden uzak durması gerektiğini bilir.
Beden, ne yaparsa pozitife gideceğini bilir.
Âlem, toprak ne yaparsa pozitife gideceğini bilir.
Ancak bilinçaltına ne yaparsa pozitife gideceğini biz öğretiriz. Biz öğrettiğimiz için de bilinçaltı bizim dediklerimizi yapar.
Bu yüzden geçmişinize bakın; yaşadığınız durum ve olaylar, bugün meyilli olduğunuz tutum ve davranışların işaretidir. Bunun da çözümü önce kendinizi, sonra kötü davranışta bulunan kişiyi affederek, aradaki bağlantıyı koparmaktır. Menfaat kalbe, çabaya, imana, yaratıma bağlı kılınmalıdır.
Zeynep Işık Büyükbay